Roman Kitapları
Kıyamet 04.17 06.02.2023 Bin Yılın Depremi PDF Oku
Kıyamet 04.17 06.02.2023 Bin Yılın Depremi PDF oku, PDF kitap depomuzda, Özlem Doğan tarafından kaleme alınan Kıyamet 04.17 06.02.2023 Bin Yılın Depremi isimli kitabı siz değerli okurlarımız için hazırladık. 9786256403550 dilinde ve Kitap Kağıdı ebatında basılan ayrıca TÜRKÇE sayfadan oluşan Kıyamet 04.17 06.02.2023 Bin Yılın Depremi kitabı 128 olarak yayınlanmıştır. Kıyamet 04.17 06.02.2023 Bin Yılın Depremi kitabını 18.07.2023 numarası ile orijinalliğini sorgulayabilirsiniz. Kıyamet 04.17 06.02.2023 Bin Yılın Depremi PDF Oku.
Kıyamet 04.17 06.02.2023 Bin Yılın Depremi PDF Oku
Türkiye o saatte derin uykudaydı. 6 Şubat gecesinin en karanlık noktasında milyonlarca insan rüya âlemine dalmış ve dünya çapından bihaberken, saat 04.17’de Kahramanmaraş’tan Adıyaman’a, Hatay’dan Malatya’ya kadar 11 şehirde tüm evlerden acı dolu feryatlar artıyordu.
Bir asır gibi süren bir dakikada binlerce bina yerle bir olmuş, on binlerce insan beton yığınlarının arasında sıkışıp kalmıştı. Her yer koyu karanlıkla, toz toprakla örtüldüğü için göz gözü görmüyordu. Kendisini son anda dışarı atanların, göçüklerden çıkmayı başaranların kulaklarında ise dört öte yandan git gide artan yardım çığlıkları yankılanıyordu.
Hava buz gibiydi, kar yağıyordu.
Kimse ne olduğunu anlayacak durumda değildi.
Deprem Türkiye’yi 17 Ağustos 1999’da da yıkıp geçmişti ama bu seferki bir depremden fazla kıyameti andırıyordu.
Üstelik Türkiye’nin uykuya teslim olmuş büyük bir çoğunluğunun felaketten fakat sabah saatleri civarında haberi oldu. Bunlardan bir diğeride bendim.
Şehirlerimizi yerle bir eden sarsıntıyı üç saat sonra öğrendim.
Yüzbinlerce vatandaşımız yardım bekliyordu. Sadece bir gazeteci olarak bakamazdım bu büyük felakete.
Enkazdan bir taş kaldırsam o bile belki bir işe yarar fikriyle yola koyuldum. İkinci gün ulaştığım Adıyaman’a adımımı attığımda televizyondaki haberlerin şahit olduğum manzarayı tam anlamıyla yansıtamadığını, ilk gördüğüm enkaz başında hıçkıra hıçkıra ağlarken idrak ettim.
Bir asır gibi süren bir dakikada binlerce bina yerle bir olmuş, on binlerce insan beton yığınlarının arasında sıkışıp kalmıştı. Her yer koyu karanlıkla, toz toprakla örtüldüğü için göz gözü görmüyordu. Kendisini son anda dışarı atanların, göçüklerden çıkmayı başaranların kulaklarında ise dört öte yandan git gide artan yardım çığlıkları yankılanıyordu.
Hava buz gibiydi, kar yağıyordu.
Kimse ne olduğunu anlayacak durumda değildi.
Deprem Türkiye’yi 17 Ağustos 1999’da da yıkıp geçmişti ama bu seferki bir depremden fazla kıyameti andırıyordu.
Üstelik Türkiye’nin uykuya teslim olmuş büyük bir çoğunluğunun felaketten fakat sabah saatleri civarında haberi oldu. Bunlardan bir diğeride bendim.
Şehirlerimizi yerle bir eden sarsıntıyı üç saat sonra öğrendim.
Yüzbinlerce vatandaşımız yardım bekliyordu. Sadece bir gazeteci olarak bakamazdım bu büyük felakete.
Enkazdan bir taş kaldırsam o bile belki bir işe yarar fikriyle yola koyuldum. İkinci gün ulaştığım Adıyaman’a adımımı attığımda televizyondaki haberlerin şahit olduğum manzarayı tam anlamıyla yansıtamadığını, ilk gördüğüm enkaz başında hıçkıra hıçkıra ağlarken idrak ettim.