Roman Kitapları
Lal Taşlı Yüzük Hayalinde Parlayan PDF Oku
Lal Taşlı Yüzük Hayalinde Parlayan PDF oku, PDF kitap depomuzda, Resul Deveci tarafından kaleme alınan Lal Taşlı Yüzük Hayalinde Parlayan isimli kitabı siz değerli okurlarımız için hazırladık. 9786053372912 dilinde ve Kitap Kağıdı ebatında basılan ayrıca TÜRKÇE sayfadan oluşan Lal Taşlı Yüzük Hayalinde Parlayan kitabı 472 olarak yayınlanmıştır. Lal Taşlı Yüzük Hayalinde Parlayan kitabını 19.01.2023 numarası ile orijinalliğini sorgulayabilirsiniz. Lal Taşlı Yüzük Hayalinde Parlayan PDF Oku.
Lal Taşlı Yüzük Hayalinde Parlayan PDF Oku
Şeyho, lal taşına bakar gözlerinde:
– Lal taşında gezer gibisin. Güvercinleri de Nuh misali uçuruyorsun. Söyler misin şimdi Ferat’ım, senin bu yüzüğün hamur, mum işi değil, belli. Ferhat, Şirin’i kayaya çizdi, resmine baka baka külüngünü dağa vuruyordu. Sen, hangi resme baktın da bunu taktın? Hangi dağı delmedesin? Bedesten Dağı’ndan boşuna almadın bu lal taşını, alıp da altına sırdaş etmedin. Lal taşı takanın yeri taşlık, dağlık yer olur. Ben fazla yer gezdim, çok insan tanıdım; şeyhinden dilencisine, kalenderinden tüccarına, aşığından soytarısına. Bu gönül dağının altı, altın madeninde, üstü dumanlı, karlı buzlu, gülü zirvesinde. Nedir bu Ferat’ım, çıkaramadım bir türlü.
Ferhat, Sait ustasında dinler gibiydi Şeyho kirvesini. O konuşuyordu adeta. Şeyho konuşuyor, Sait Usta da taşı çekiçliyordu. Ferhat, bir tek kelime konuşmadı. Söylenenler, gönül dağına karlar yağdırıyordu. Bir uzak geçmiş, bir uzak hasret dumanları artıyordu bu karlı dağlardan. O alnından soğuk soğuk terlerin aktığı, dikili buz parçasına tutunduğu, tir tir titrediği rüyasını anımsadı birden. Şeyho kirvesi, Said ustasına dokunuyordu; çekicine, taşına.
– Lal taşında gezer gibisin. Güvercinleri de Nuh misali uçuruyorsun. Söyler misin şimdi Ferat’ım, senin bu yüzüğün hamur, mum işi değil, belli. Ferhat, Şirin’i kayaya çizdi, resmine baka baka külüngünü dağa vuruyordu. Sen, hangi resme baktın da bunu taktın? Hangi dağı delmedesin? Bedesten Dağı’ndan boşuna almadın bu lal taşını, alıp da altına sırdaş etmedin. Lal taşı takanın yeri taşlık, dağlık yer olur. Ben fazla yer gezdim, çok insan tanıdım; şeyhinden dilencisine, kalenderinden tüccarına, aşığından soytarısına. Bu gönül dağının altı, altın madeninde, üstü dumanlı, karlı buzlu, gülü zirvesinde. Nedir bu Ferat’ım, çıkaramadım bir türlü.
Ferhat, Sait ustasında dinler gibiydi Şeyho kirvesini. O konuşuyordu adeta. Şeyho konuşuyor, Sait Usta da taşı çekiçliyordu. Ferhat, bir tek kelime konuşmadı. Söylenenler, gönül dağına karlar yağdırıyordu. Bir uzak geçmiş, bir uzak hasret dumanları artıyordu bu karlı dağlardan. O alnından soğuk soğuk terlerin aktığı, dikili buz parçasına tutunduğu, tir tir titrediği rüyasını anımsadı birden. Şeyho kirvesi, Said ustasına dokunuyordu; çekicine, taşına.