Tarih Kitapları
Çağlar Boyu Kölelik PDF Oku
Çağlar Boyu Kölelik PDF oku, PDF kitap depomuzda, Hasan Malay tarafından kaleme alınan Çağlar Boyu Kölelik isimli kitabı siz değerli okurlarımız için hazırladık. 9789755200217 dilinde ve Kitap Kağıdı ebatında basılan ayrıca TÜRKÇE sayfadan oluşan Çağlar Boyu Kölelik kitabı 300 olarak yayınlanmıştır. Çağlar Boyu Kölelik kitabını 11.11.2024 numarası ile orijinalliğini sorgulayabilirsiniz. Çağlar Boyu Kölelik PDF Oku.
Çağlar Boyu Kölelik PDF Oku
‘Köle sadece efendinin kölesi olmakla kalmaz; aynı zamanda tümüyle ona aittir de’
Aristoteles
Eski Yunanlıların doulos, Romalıların ise servus diye adlandırdıkları köleler, tüm antik devir boyunca özgür insan gücünün yanında vazgeçilmez bir unsur olarak yer almışlardır. Kölelerin antik uygarlığa yaptıkları katkıları, günümüzdeki makinaların yaşamımıza yaptıkları katkılarla kıyaslamak mümkündür; çünkü antik devirde köle demek, istenildiğinde alınıp satılabilen, ömrünü tüketinceye kadar hizmet eden ve işlevini tamamlayınca bir kenara atılabilen bir mal demekti. İnsanın mal olarak alınıp satılması, bir başka deyişle başkasına ait olması bugün için bize ters gelebilir; ama özellikle Romalılar “diğer kavimlerin köle olarak yaratıldıklarına” kolayca inanmışlar ve bunu savunmuşlardı. Kabaca “insanın yalnızca başkasının çıkarı için çalışması” diye tanımlayabileceğimiz köleliğin tarih öncesi devirlere kadar gerilere giden bir geçmişi olmalıdır. Herhalde başlangıçta, toprak ve hayvanların büyük kısmını ellerinde tutan kimi birey, kabile veya tapınaklar kendi olanaklarını aşan işleri gördürmek üzere ek bir işgücüne ihtiyaç duymuşlar ve bu uğurda silâh, yasa, din ve gelenekleri birer baskı unsuru olarak kullanmışlardı.
Antik devir düşünürlerinin, köleliğin ne olduğu sorusuna akademik düzeyde yanıt aradıklarını, ama kölelerin içinde bulundukları güç koşulları hiç tartışmadıklarını görmek şaşırtıcıdır. Üstelik birçok düşünür, köleliği meşru bir zemine oturtmak için bazı zorlamalara bile başvurmuştu. Örneğin, Politika adlı eserinde köle-efendi ilişkilerini ele alan Aristoteles (İ.Ö. 384-322), köleliği zorunlu bir kurum olarak gördüğü gibi, kölelerin yalnızca birer “âlet” olduklarını ileri sürmekteydi.
Batılı araştırmacıların, özellikle son yıllarda antik devrin siyasal yönünden fazla sosyo-ekonomik yapısına ilişkin çalışmalara yöneldikleri gözlenmektedir. Artık tarih araştırmalarını “önemli siyasal olayları kronolojik sıra içinde ardı ardına dizmek” gibi gören zihniyet terkedilmiş, bu olayları yaşayan insanoğlunun günlük yaşamı, düşünceleri, sorunları ve inançları üzerine eğilen araştırma tarzı ön plana çıkmıştır. Bu nedenle, antik toplum nüfusunun neredeyse yarısının köle olduğu bilindiğine göre, kölelik kurumunun nasıl işlediğini ve kölelerin sosyal ve kültürel yaşamda aldıkları rolü bilmeksizin sağlıklı bir ilkçağ tarihi yazmak olanaksızdır. Gerçekten, köle gücüne dayalı üretim biçimini “karakteristik ekonomik yapılanma türlerinden biri” olarak gören Marx’dan bu yana çok sayıda bilim adamı kölelik sorununa yönelmiş ve bu alanda hayli kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Ancak gün geçtikçe ortaya çıkan yeni arkeolojik ve papyrolojik belgeler, kölelik sorununa yeni boyutlar kazandırmakta ve bu konudaki tartışmalar süreceğe benzemektedir.
Son yıllarda görülen umut verici kıpırdanmalara rağmen, ülkemizde antik uygarlıkları aydınlatmağa yönelik yayın etkinlikleri hayli yetersizdir. Kuşkusuz, üniversitelerimizde bu konuda değerli akademik çalışmalar yapılmaktadır; ancak bu konuda bilim adamlarımıza düşen diğer önemli bir görev de, geçmişin kültür mirasını tanıtan ve insanımıza tarih bilinci aşılayacak türde, kitlelere seslenen, kolay anlaşılabilecek yayınlar yapmak ve böylece antik uygarlıklara karşı var olan yabancılaşmayı ortadan kaldırmaktır. Unutmamalı ki, ülkemizdeki kültür hazinesini korumanın yolu yasaklamalardan değil, onları tanıtmaktan ve önemlerini kavratmaktan geçer. İşte burada sunulan araştırmada, her düzeyden insana köleci Yunan ve Roma toplumları hakkında kolay anlaşılabilir bir bilgi demeti sunmayı amaçladık. Bu amaçla, akademik olmaktan uzaklaşma pahasına, dipnot vermekten kaçınarak, kolay okunabilir bir metin ortaya koymağa çalıştık.
Bu araştırmada, büyük bir kısmı henüz dilimize çevrilmemiş 70 kadar antik devir yazarından, papyruslardan ve yazıtlardan yararlandık. Zorunlu olmadıkça yorum yapmaktan kaçınarak, Yunan, Roma ve Bizans toplumlarındaki köleci düzeni, birer “efendi” veya “köle” olarak bizzat yaşayan yazarları konuşturmağa özen gösterdik.
Aristoteles
Eski Yunanlıların doulos, Romalıların ise servus diye adlandırdıkları köleler, tüm antik devir boyunca özgür insan gücünün yanında vazgeçilmez bir unsur olarak yer almışlardır. Kölelerin antik uygarlığa yaptıkları katkıları, günümüzdeki makinaların yaşamımıza yaptıkları katkılarla kıyaslamak mümkündür; çünkü antik devirde köle demek, istenildiğinde alınıp satılabilen, ömrünü tüketinceye kadar hizmet eden ve işlevini tamamlayınca bir kenara atılabilen bir mal demekti. İnsanın mal olarak alınıp satılması, bir başka deyişle başkasına ait olması bugün için bize ters gelebilir; ama özellikle Romalılar “diğer kavimlerin köle olarak yaratıldıklarına” kolayca inanmışlar ve bunu savunmuşlardı. Kabaca “insanın yalnızca başkasının çıkarı için çalışması” diye tanımlayabileceğimiz köleliğin tarih öncesi devirlere kadar gerilere giden bir geçmişi olmalıdır. Herhalde başlangıçta, toprak ve hayvanların büyük kısmını ellerinde tutan kimi birey, kabile veya tapınaklar kendi olanaklarını aşan işleri gördürmek üzere ek bir işgücüne ihtiyaç duymuşlar ve bu uğurda silâh, yasa, din ve gelenekleri birer baskı unsuru olarak kullanmışlardı.
Antik devir düşünürlerinin, köleliğin ne olduğu sorusuna akademik düzeyde yanıt aradıklarını, ama kölelerin içinde bulundukları güç koşulları hiç tartışmadıklarını görmek şaşırtıcıdır. Üstelik birçok düşünür, köleliği meşru bir zemine oturtmak için bazı zorlamalara bile başvurmuştu. Örneğin, Politika adlı eserinde köle-efendi ilişkilerini ele alan Aristoteles (İ.Ö. 384-322), köleliği zorunlu bir kurum olarak gördüğü gibi, kölelerin yalnızca birer “âlet” olduklarını ileri sürmekteydi.
Batılı araştırmacıların, özellikle son yıllarda antik devrin siyasal yönünden fazla sosyo-ekonomik yapısına ilişkin çalışmalara yöneldikleri gözlenmektedir. Artık tarih araştırmalarını “önemli siyasal olayları kronolojik sıra içinde ardı ardına dizmek” gibi gören zihniyet terkedilmiş, bu olayları yaşayan insanoğlunun günlük yaşamı, düşünceleri, sorunları ve inançları üzerine eğilen araştırma tarzı ön plana çıkmıştır. Bu nedenle, antik toplum nüfusunun neredeyse yarısının köle olduğu bilindiğine göre, kölelik kurumunun nasıl işlediğini ve kölelerin sosyal ve kültürel yaşamda aldıkları rolü bilmeksizin sağlıklı bir ilkçağ tarihi yazmak olanaksızdır. Gerçekten, köle gücüne dayalı üretim biçimini “karakteristik ekonomik yapılanma türlerinden biri” olarak gören Marx’dan bu yana çok sayıda bilim adamı kölelik sorununa yönelmiş ve bu alanda hayli kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Ancak gün geçtikçe ortaya çıkan yeni arkeolojik ve papyrolojik belgeler, kölelik sorununa yeni boyutlar kazandırmakta ve bu konudaki tartışmalar süreceğe benzemektedir.
Son yıllarda görülen umut verici kıpırdanmalara rağmen, ülkemizde antik uygarlıkları aydınlatmağa yönelik yayın etkinlikleri hayli yetersizdir. Kuşkusuz, üniversitelerimizde bu konuda değerli akademik çalışmalar yapılmaktadır; ancak bu konuda bilim adamlarımıza düşen diğer önemli bir görev de, geçmişin kültür mirasını tanıtan ve insanımıza tarih bilinci aşılayacak türde, kitlelere seslenen, kolay anlaşılabilecek yayınlar yapmak ve böylece antik uygarlıklara karşı var olan yabancılaşmayı ortadan kaldırmaktır. Unutmamalı ki, ülkemizdeki kültür hazinesini korumanın yolu yasaklamalardan değil, onları tanıtmaktan ve önemlerini kavratmaktan geçer. İşte burada sunulan araştırmada, her düzeyden insana köleci Yunan ve Roma toplumları hakkında kolay anlaşılabilir bir bilgi demeti sunmayı amaçladık. Bu amaçla, akademik olmaktan uzaklaşma pahasına, dipnot vermekten kaçınarak, kolay okunabilir bir metin ortaya koymağa çalıştık.
Bu araştırmada, büyük bir kısmı henüz dilimize çevrilmemiş 70 kadar antik devir yazarından, papyruslardan ve yazıtlardan yararlandık. Zorunlu olmadıkça yorum yapmaktan kaçınarak, Yunan, Roma ve Bizans toplumlarındaki köleci düzeni, birer “efendi” veya “köle” olarak bizzat yaşayan yazarları konuşturmağa özen gösterdik.