PDF Kitap
Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje PDF Oku
Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje PDF oku, PDF kitap depomuzda, Trandafir G. Djuvara tarafından kaleme alınan Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje isimli kitabı siz değerli okurlarımız için hazırladık. 19.09.2024 dilinde ve Karton Kapak ebatında basılan ayrıca 9789755201702 sayfadan oluşan Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje kitabı TÜRKÇE olarak yayınlanmıştır. Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje kitabını Pulat Tacar numarası ile orijinalliğini sorgulayabilirsiniz. Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje PDF Oku.
Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje PDF Oku
Tarihçi Albert Sorel, “Doğu sorunu Türklerin Avrupaya girmeleriyle başlamıştır” demişti; buna o tarihten ibu yana Türkleri Avrupa’dan atmak için planlar yapılmış, hatta girişimler olmuştur kelimeleri de eklenebilir. Hıristiyan güçler, altı yüzsenedir Osmanlı Devletine değişik saldırılar düzenliyorlar. Parçalanması yüzsenelerdır hedeflenen, çeşitli iç ve dış kuvvetliklere rağmen son zamanlara kadar direnebilen başka bir devlete rastlamak olabilecek değil. Osmanlı Devletinin sonunun geldiği çok söylenmiştir, fakat Osmanlılar her seferinde ya kendi güçleriyle veya beklenmedik yardımlar alarak ayağa kalkabilmişlerdir. Bu nedenle, 1912 senesinde Balkan Savaşı başladığında, Türkiye’nin hızlı ve mutlak bir yenilgiye uğraması beklenmiyordu; aksine Türkiye’ye karşı birleşenlerin eylemleri tedbirsizlik sayılıyor ve bu ülkelerin gerektiğinde nasıl korunabileceğinin hesapları yapılıyordu.
İster belirli dönemlerin incelenmesi şekilinde olsun, ister genel çerçeve içinde düşünülsün, veya Boğazlar gibi özel durumların araştırılması için olsun, Doğu Sorunu çok sayıda araştırmanın konusunu oluşturmuştur. Bu araştırmalarda bazı politikacıların, hatta bazı hükümdarların projelerinden söz edilmiş, fakat çeşitli taslaklar bir araya getirilip, bir bütün halinde, karşı karşıya geldirmalı olarak incelenmemiştir. Öğrencim olmasıyla övünç duyduğum saygın bir diplomat, Türkiye’nin paylaşılmasına, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’dan adeta tamamen yok olmasına tanık olduğumuz şu sırada, bu paylaşmaya ilişkin projelerin bir envanterinin yapılmasının ilgi çekici olabileceğini düşünmüştür. Romanya’lı diplomat olan Mösyö Djuvara bu çalışmasını eski hocasına göndermiş ve önsözünü yazmasını istemiştir. Ben de bu görevi sevinerek kabul ettim.
Osmanlı Devleti’nin paylaşılması ile alakalı taslakların okunması hem eğlendirici, hem de öğretici; ben bu araştırmadan alınması gereken dersleri belirtmeye çalışacağım.
Önce “Kutsal Toprakların” ele geçirilmesi ile alakalı, Haçlıların devamı sayılabilecek taslaklar var; ardından, Türklerin Avrupa’ya yerleşmesini izleyen dönemle alakalı planlar var. Bunlardan bir bölümü, Papa X. Leon ve V. Pius emsallarinde olduğu gibi, Papaların hazırladıkları ve hıristiyanlığın genel çıkarlarını göz önüne alan tasarılar; diğerleri ise, I. François, XIV. Louis, Koca Petro, Büyük Katarina, II. Josef, Napolyon ve Aleksandr gibi kendi ülkelerinin çıkarlarını hesaplayarak hareket eden hükümdarların tasarıları.
Erasmus, Leibnitz, Volney gibi filozof veya bilim adamları da paylaşma tasarıları yapmaktan kaçınmamışlar. Erasmus, pek de felsefi sayılmayacak bir üslupta Türklere karşı adeta bir iddianame yazmış. Ona göre, “Türkler geçmişleri karanlık barbar insanlar”: Latince: gens barbara, obscurae originis; “Hristiyanların varlıklarını sürdürmeleri için Türkleri yok etmek gerek”: Sic jugulare turcum ut existat christianus, sic dejicere impium, ut exoriatur pius.
Leibnitz’in görüşleri ise siyasal nitelikli; onun asıl amacı Fransa Kralı XIV. Louis’i Hollanda seferine çıkmaktan alıkoymak; bundan dolayı, onu Mısır’ı ele geçirmeye yönelten bir plan hazırlamış: “Sadece Mısır değil, tüm Doğu ayaklanmak için korkmadan güvenilebilecek bir kurtarıcının gelmesini bekliyor. Mısır fethedilince Türk İmparatorluğu’nun geleceği de belli olur ve her yanından çöker” diyen Leibnitz, Fransa Kralının Osmanlılara karşı gireceği bir savaşta, diğer Hristiyan Krallarla anlaşabileceğini sanıyordu; herhalde Fransızları bu yola çekebilmek için karşılaşılacak kuvvetlikleri küçümsemişti.
Türkiye’nin paylaşılması hususundaki projelerle alakalı bu kitabın incelenmesi kimi genel sonuçlara varılmasına olanak tanıyor.
Bu taslakların tarih içindeki yerleri ve etkilendikleri koşullar, tüm dış ilişkiler tarihinde görülen örneklerde olduğu gibi, hiç te insanlığa örnek olacak nitelikte değil. Ülkeler arasındaki ilişkilerde, verilen söze sadık kalınmadığı ve güven duyulamayacağı izlenimi yaranılıyor. Bir hükümdar bunun yanı sıra, öte yandan Türkler’le ittifak görüşmesi yaparken, öte yandan Türkiye’nin paylaşılması konusunu başkalarıyla görüşebiliyor; örneğin Fransa Kralı I. François böyle davranmıştır. “Hasta adamın” yerine geçecek varislerin veya daha az bencil görüşlerden esinlendikleri söylenebilecek taslak sahiplerinin önerdikleri çözümlerin hiç bir diğeridevletler hukuku ilkelerine uygun değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş toprakları, adeta cansız bir maddeyi kesip biçen düzenbazlar tarafından, oralarda bulunan halkın çıkar veya duyguları göz önünde tutulmadan paylaşımı yaptırılmakta, halk geçici heveslerin, heyecanın, siyasal çıkarların dayattığı çözümleri kabul etmek zorunda kalmaktadır. Bu yaklaşımlar, ardından Napolyon’un İmparatorluğu yıkıldığı zaman onun mirasının paylaşılması ile alakalı gelişmelerin adeta habercisidir.
Mösyö Djuvara’nın yazdığı bu kitabın ne kadar ilgi çekici olduğunu, telkin ettiği düşünceleri ve olaylardan alınacak dersleri vurgulamak maksadıyla yeteri kadar anlattığımı sanıyorum; “Doğu Sorununun” ortaya koyduğı tarihsel veya siyasal konularla uğraşanlar, bir çok ülkenin kitaplığında bulunan birden fazla belgeyi toparlayarak yaptığı bu çalışma sebebiyle kendisine teşekkür borçludur. Yaptığı iş yalnızca belgeleri bir araya getirmekten ibaret değildir; bu projeleri, ortaya atıldıkları çerçeve içine yerleştirmiş, okuyucuyu özel olarak ilgilendiren noktalarda, ona kişisel araştırmalar yapma olanağını tanıyacak bazı referanslarla araştırmasını zenginleştirmiştir. Bu çalışma, büyük özenle, balakalı biçimde, hassaslıkla yapılmıştır ve her türlü övgüye layıktır. Mösyö Djuvara, kitabına 1570 senesinden 1913 yılına kadarki gelişmeleri, yapılan veya yapılmak istenen değişiklikleri gösteren haritalar eklemiştir. Bunlar dokümanlara son derecede yararlı ek belgelerdir.
Mösyö Djuvara hem diplomat, hem de tarihçi olduğu için incelediği paylaşma projelerinden ayrı olarak, Türkiyenin son anlaşmalarla taksimi hususunda da teorik projelerden sonra ulaşılan fiili taksim ile ilgili da bilgi vermiştir.
En son yapıtın “Sonuçlar” Bölümüne dikkat çekmek istiyorum. Bu bölüm hem siyasal hem de tarihsel niteliktedir. Yazarın değerlendirmeleri, saygın niteliklerini vurguladığı Türkler yönünden bile akılcı ve tarafsızdır. Doğu’yu ilgilendiren konularda, incelemelerinden olduğu gibi, diplomatlık mesleğinin sağlamış bulunduğu engin bilgiden, insanlar ve konular ile ilgiliki geniş deneyiminden esinlenerek herkese sağlıklı tavsiyelerde bulunmaktadır. Görüşleri daha ziyade iyimserdir; körlükle malul olmayan iyimserlik kuvvetli olabilir; buna karşılık, cesaretsizlendirmek zayıflık nedenidir. Romanyalı eski öğrencimin benim için büyük değeri bulunan bu iki niteliğini kaydetmekten mutluluk duyuyorum.
Louis Renault Paris, 1914
(Louis Renault, Elçi, Fransa Enstitüsü üyesi Paris Hukuk Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Okulu Profesörü.)
İster belirli dönemlerin incelenmesi şekilinde olsun, ister genel çerçeve içinde düşünülsün, veya Boğazlar gibi özel durumların araştırılması için olsun, Doğu Sorunu çok sayıda araştırmanın konusunu oluşturmuştur. Bu araştırmalarda bazı politikacıların, hatta bazı hükümdarların projelerinden söz edilmiş, fakat çeşitli taslaklar bir araya getirilip, bir bütün halinde, karşı karşıya geldirmalı olarak incelenmemiştir. Öğrencim olmasıyla övünç duyduğum saygın bir diplomat, Türkiye’nin paylaşılmasına, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’dan adeta tamamen yok olmasına tanık olduğumuz şu sırada, bu paylaşmaya ilişkin projelerin bir envanterinin yapılmasının ilgi çekici olabileceğini düşünmüştür. Romanya’lı diplomat olan Mösyö Djuvara bu çalışmasını eski hocasına göndermiş ve önsözünü yazmasını istemiştir. Ben de bu görevi sevinerek kabul ettim.
Osmanlı Devleti’nin paylaşılması ile alakalı taslakların okunması hem eğlendirici, hem de öğretici; ben bu araştırmadan alınması gereken dersleri belirtmeye çalışacağım.
Önce “Kutsal Toprakların” ele geçirilmesi ile alakalı, Haçlıların devamı sayılabilecek taslaklar var; ardından, Türklerin Avrupa’ya yerleşmesini izleyen dönemle alakalı planlar var. Bunlardan bir bölümü, Papa X. Leon ve V. Pius emsallarinde olduğu gibi, Papaların hazırladıkları ve hıristiyanlığın genel çıkarlarını göz önüne alan tasarılar; diğerleri ise, I. François, XIV. Louis, Koca Petro, Büyük Katarina, II. Josef, Napolyon ve Aleksandr gibi kendi ülkelerinin çıkarlarını hesaplayarak hareket eden hükümdarların tasarıları.
Erasmus, Leibnitz, Volney gibi filozof veya bilim adamları da paylaşma tasarıları yapmaktan kaçınmamışlar. Erasmus, pek de felsefi sayılmayacak bir üslupta Türklere karşı adeta bir iddianame yazmış. Ona göre, “Türkler geçmişleri karanlık barbar insanlar”: Latince: gens barbara, obscurae originis; “Hristiyanların varlıklarını sürdürmeleri için Türkleri yok etmek gerek”: Sic jugulare turcum ut existat christianus, sic dejicere impium, ut exoriatur pius.
Leibnitz’in görüşleri ise siyasal nitelikli; onun asıl amacı Fransa Kralı XIV. Louis’i Hollanda seferine çıkmaktan alıkoymak; bundan dolayı, onu Mısır’ı ele geçirmeye yönelten bir plan hazırlamış: “Sadece Mısır değil, tüm Doğu ayaklanmak için korkmadan güvenilebilecek bir kurtarıcının gelmesini bekliyor. Mısır fethedilince Türk İmparatorluğu’nun geleceği de belli olur ve her yanından çöker” diyen Leibnitz, Fransa Kralının Osmanlılara karşı gireceği bir savaşta, diğer Hristiyan Krallarla anlaşabileceğini sanıyordu; herhalde Fransızları bu yola çekebilmek için karşılaşılacak kuvvetlikleri küçümsemişti.
Türkiye’nin paylaşılması hususundaki projelerle alakalı bu kitabın incelenmesi kimi genel sonuçlara varılmasına olanak tanıyor.
Bu taslakların tarih içindeki yerleri ve etkilendikleri koşullar, tüm dış ilişkiler tarihinde görülen örneklerde olduğu gibi, hiç te insanlığa örnek olacak nitelikte değil. Ülkeler arasındaki ilişkilerde, verilen söze sadık kalınmadığı ve güven duyulamayacağı izlenimi yaranılıyor. Bir hükümdar bunun yanı sıra, öte yandan Türkler’le ittifak görüşmesi yaparken, öte yandan Türkiye’nin paylaşılması konusunu başkalarıyla görüşebiliyor; örneğin Fransa Kralı I. François böyle davranmıştır. “Hasta adamın” yerine geçecek varislerin veya daha az bencil görüşlerden esinlendikleri söylenebilecek taslak sahiplerinin önerdikleri çözümlerin hiç bir diğeridevletler hukuku ilkelerine uygun değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş toprakları, adeta cansız bir maddeyi kesip biçen düzenbazlar tarafından, oralarda bulunan halkın çıkar veya duyguları göz önünde tutulmadan paylaşımı yaptırılmakta, halk geçici heveslerin, heyecanın, siyasal çıkarların dayattığı çözümleri kabul etmek zorunda kalmaktadır. Bu yaklaşımlar, ardından Napolyon’un İmparatorluğu yıkıldığı zaman onun mirasının paylaşılması ile alakalı gelişmelerin adeta habercisidir.
Mösyö Djuvara’nın yazdığı bu kitabın ne kadar ilgi çekici olduğunu, telkin ettiği düşünceleri ve olaylardan alınacak dersleri vurgulamak maksadıyla yeteri kadar anlattığımı sanıyorum; “Doğu Sorununun” ortaya koyduğı tarihsel veya siyasal konularla uğraşanlar, bir çok ülkenin kitaplığında bulunan birden fazla belgeyi toparlayarak yaptığı bu çalışma sebebiyle kendisine teşekkür borçludur. Yaptığı iş yalnızca belgeleri bir araya getirmekten ibaret değildir; bu projeleri, ortaya atıldıkları çerçeve içine yerleştirmiş, okuyucuyu özel olarak ilgilendiren noktalarda, ona kişisel araştırmalar yapma olanağını tanıyacak bazı referanslarla araştırmasını zenginleştirmiştir. Bu çalışma, büyük özenle, balakalı biçimde, hassaslıkla yapılmıştır ve her türlü övgüye layıktır. Mösyö Djuvara, kitabına 1570 senesinden 1913 yılına kadarki gelişmeleri, yapılan veya yapılmak istenen değişiklikleri gösteren haritalar eklemiştir. Bunlar dokümanlara son derecede yararlı ek belgelerdir.
Mösyö Djuvara hem diplomat, hem de tarihçi olduğu için incelediği paylaşma projelerinden ayrı olarak, Türkiyenin son anlaşmalarla taksimi hususunda da teorik projelerden sonra ulaşılan fiili taksim ile ilgili da bilgi vermiştir.
En son yapıtın “Sonuçlar” Bölümüne dikkat çekmek istiyorum. Bu bölüm hem siyasal hem de tarihsel niteliktedir. Yazarın değerlendirmeleri, saygın niteliklerini vurguladığı Türkler yönünden bile akılcı ve tarafsızdır. Doğu’yu ilgilendiren konularda, incelemelerinden olduğu gibi, diplomatlık mesleğinin sağlamış bulunduğu engin bilgiden, insanlar ve konular ile ilgiliki geniş deneyiminden esinlenerek herkese sağlıklı tavsiyelerde bulunmaktadır. Görüşleri daha ziyade iyimserdir; körlükle malul olmayan iyimserlik kuvvetli olabilir; buna karşılık, cesaretsizlendirmek zayıflık nedenidir. Romanyalı eski öğrencimin benim için büyük değeri bulunan bu iki niteliğini kaydetmekten mutluluk duyuyorum.
Louis Renault Paris, 1914
(Louis Renault, Elçi, Fransa Enstitüsü üyesi Paris Hukuk Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Okulu Profesörü.)