Yargıtay Uygulamasında Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Teselsül – Koşullar – Bağlanma Parası Cayma Parası ve Ceza Koşulu PDF Oku
Yargıtay Uygulamasında Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Teselsül – Şartlar – Bağlanma Parası Cayma Parası ve Ceza Koşulu PDF oku, PDF kitap depomuzda, Filiz Berberoğlu Yenipınar tarafından kaleme alınan Yargıtay Uygulamasında Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Teselsül – Şartlar – Bağlanma Parası Cayma Parası ve Ceza Koşulu isimli kitabı siz değerli okurlarımız için hazırladık. 9786256338180 dilinde ve 1. Hm. Kağıt ebatında basılan ayrıca TÜRKÇE sayfadan oluşan Yargıtay Uygulamasında Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Teselsül – Şartlar – Bağlanma Parası Cayma Parası ve Ceza Koşulu kitabı 244 olarak yayınlanmıştır. Yargıtay Uygulamasında Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Teselsül – Şartlar – Bağlanma Parası Cayma Parası ve Ceza Koşulu kitabını 08.05.2024 numarası ile orijinalliğini sorgulayabilirsiniz. Yargıtay Uygulamasında Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Teselsül – Şartlar – Bağlanma Parası Cayma Parası ve Ceza Koşulu PDF Oku.
Yargıtay Uygulamasında Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Teselsül – Şartlar – Bağlanma Parası Cayma Parası ve Ceza Koşulu PDF Oku
Çalışmadan Özetler;
Birden fazla kişi aynı zarardan aynı nedenten yahut çeşitli nedenlerden dolayı sorumlu olabilir. Bu durum iki yahut daha çok birinin kişiyinda sorumluluğun veya herhangi bir tazminat yükümlülüğünün şartlarının gerçekleşmesi hâlinde söz konusu olur. Buna göre birden fazla kişi aynı zarara birlikte neden olabilecekleri gibi, çeşitli nedenlerle de neden olabilirler. İkinci hâlde sorumlulardan yalnız biri söz konusu zarara neden olurken, diğeri sebebiyet vermediği böyle bir zararı başka bir nedenle tazmin zorunda kalabilir. Sonuç itibariyle müteselsil sorumluluk üç hâlde doğabilir. Birinci hâlde, zarar verenlerden her birinin ayrı ayrı sorumlu olduğu iki yahut daha fazla neden buluşmakte ve bu suretle zararlı sonucu meydana getirmektedir. İkinci hâlde ise zarar, iki yahut daha çok nedenten değil, hukuken önem taşıyan bir tek nedenten doğmaktadır. Lakin burada hukuk düzeni bu tek neden için iki ayrı kişiyi sorumlu tutmaktadır. Üçüncü hâlde ise, zarar yine bir tek nedenten meydana gelmekle birlikte, sorumluluk hukukuna göre bu zarardan yalnızca bir kişi sorumlu olmaktadır. Lakin, zarar veren yanında üçüncü bir kişi de bir anlaşma gereğince söz konusu zararı gidermeyi (sorumluluğu) üzerine almaktadır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s.831, 832). Aynı zarardan dolayı birden fazla birinin zarar görene karşı sorumluluğu, hukuk politikası yönünden üç ayrı biçimde düzenlenebilir. Bunlar; sorumlulukların paylaşımı yaptırılması, sorumlulukların toplanması ve sorumlulukların yarışmasıdır.
Sorumlulukların paylaşımı yaptırılmasında, aynı zarardan sorumlu olan birden fazla birinin kısmî sorumluluğu söz konusu olur. Burada zarar verenlerden her biri, zarara yol açtığu miktarda sorumludur. Sorumlulukların toplanmasında, birden fazla kişiden her biri, diğerinden bağımsız olarak zararın hepsindan sorumludur. Zarar gören, uğradığı zararı sorumluların her birinden ayrı ayrı talep eder. Birinin zararı tazmin etmesi, diğerinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Burada zarar verenlerin sorumlulukları toplanmaktadır. En son isteklerin müsabakasında tazminat yükümlülerinden her biri zarar görene karşı, diğer yükümlü yahut yükümlüler tarafından zararın hepsi tazmin edilinceye kadar sorumludur. Tazminat yükümlülerinden her biri, adeta zarara tek başına sebebiyet vermiş gibi, zararın hepsi tazmin edilinceye kadar bundan sorumlu olurlar. Taleplerin müsabakasında zarar bir defa tazmin edilir. Lakin zarar görenin zararı tazmin edilinceye kadar zarar verenlerin hepsi bundan sorumlu olur. Taleplerin yarışması sisteminde zarar görene ayrıcalık tanınmakta, ona sorumluların hepsina ve dilediğine dava açma hakkı tanınmaktadır. Tazminat yükümlülerinden biri zararı tazmin ettiği miktarda diğerleri de sorumluluktan kurtulmaktadır. Zararın hepsi tazmin edilirse, sorumluluğun hepsi, bir kısmı tazmin edilirse, o kısmı sona erer. Bu bakımdan, isteklerin yarışması ilkesi borcu bittirici bir niteliğe sahiptir. Burada zarar gören uğramış olduğu zarardan daha fazla tazminat alamaz, zarar bir defa tazmin edilir. Bu niteliği itibariyle de isteklerin yarışması, zarar görenin nedensiz zenginleşmesini önler. Zira burada zenginleşme yasağı geçerlidir. Sorumlulukların (isteklerin) yarışmasına müteselsil sorumluluk da denir (Eren, s.832).
Tük hukukunda hâkim olan ilke, isteklerin yarışması ilkesidir. Birden fazla birinin aynı zarardan sorumluluğuna, “Müteselsil sorumluluk” adı verilmektedir. Bilindiği gibi müteselsil borçluluk; alacaklının, borcun hepsinın ifasını birden fazla borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun hepsi ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir. Kanundan kaynaklanan teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması halidir. Haksız eylem sebebiyle müteselsil sorumluluk hali ise 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 50’nci ve Türk Borçlar Kanunu’nun 61’inci maddesinde düzenlenmiştir. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun “Müteselsil mesuliyet” ana başlığını, “Haksız fiil halinde” alt başlığını taşıyan 50’nci maddesinin birinci cümlesi “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Benzer açıklama 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Müteselsil sorumluluk” ana başlığını, “Dış ilişkide” alt başlığını taşıyan 61. maddesinde de bulunmaktadır. Madde; “Birden fazla kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri yahut aynı zarardan çeşitli nedenlerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” düzenlemesini içermektedir. Böylelikle kanun koyucu birden fazla kimsenin müşterek kusurlarıyla bir zarara sebebiyet vermesi halinde, bu kimselerin zarara uğrayana karşı müteselsilen sorumlu olmalarını öngörmüştür. Aynı haksız eylemden değişik hukuki nedenlerle sorumlu olanlardan her biri 818 sayılı Kanun’un 50 ve 51. maddeleri ikaznca, zarar sebebiyle davacıya karşı müteselsil (zincirleme, dayanışmalı) olarak sorumlu durumundadırlar. 818 sayılı Kanun’un 142. maddesine göre alacaklı, müteselsil borçluların tümünden yahut birinden (yahut birkaçından) borcun hepsinın yahut bir kısmının ödenmesini isteyebilir.
Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri, 818 sayılı Kanun’un 142. Maddesi (TBK.nun 161. 162. Maddesin) göre, borcun hepsindan sorumludur. Nitekim, 2918 sayılı KTK.nun 88/1 maddesinde trafik olayı sebebiyle müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. 818 sayılı Kanunun 146. Maddesi (TBK.nun 167.maddesi) ikaznca, sorumluların iç ilişkide kusur oranına göre, birbirlerine rücu hakları da mevcuttur. Doktrinde yapılan bir tanıma göre cezai şart, “Mevcut borcun ifa edilmemesi yahut eksik ifası halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edimdir.” (Tunçomağ, K.: Türk Hukukunda Cezai Şart, İstanbul 1963, s. 6). 818 sayılı BK’nın 158-161’inci maddelerine dayanılarak yapılan bir başka tanımda ise, “Cezai şart, borçlunun borcun hiç yahut gereği gibi ifa edilmemesi halinde önceden kararlaştırılmış bir edada bulunmayı alacaklıya karşı taahhüt etmesi” olarak ifade edilmiştir (Günay, Cevdet İ.: Cezai Şart, Ankara 2002, s. 5).01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) ise “cezai şart” yerine “ceza koşulu” kavramı tercih edilmiş olup, ceza koşuluna ilişkin düzenlemeler TBK’nın 179 ilâ 182’nci maddelerinde bulunmaktadır. Cezai şartın en yaygın kullanıldığı alanlardan biri İş Hukukudur. Gerek 1475 sayılı İş Kanunu’nda gerekse 4857 sayılı İş Kanunu’nda cezai şarta ilişkin bir hüküm yer almamaktadır. Bunun yanında, 6098 sayılı TBK genel kanun niteliğinde olduğundan, İş Kanunlarında hüküm bulunmayan hâllerde niteliğine uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacağından, 6098 sayılı TBK’nın açıklanan düzenlemeleri kural olarak İş Hukuku’nda da geçerlidir.
Yargıtay tarafından yerleşik içtihatlar ile bazı yönlerden iş hukukuna özgü çözümler üretilmiştir. İş hukukunda “İşçi Yararına Yorum İlkesi”nin bir sonucu olarak yalnızca işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılmış ve bu yönde yerleşmiş içtihatlar öğretide de benimsenmiştir. Hizmet anlaşmaleri yönünden cezai şartla alakalı olarak 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmaz iken, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420’nci maddesi “Hizmet anlaşmalerine yalnızca işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” düzenlemesini getirmiştir. Bu itibarla hizmet anlaşmalerine yalnızca işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.
TBK’nun 183.maddesine göre, alacaklı bir borç ilişkisinden doğan alacağını borçlunun rızasına gerek olmadan bir anlaşmaye dayanarak üçüncü bir insana devredebilir. Devralan önceden devredene ait olan alacak hakkını kesinlikle kazanır. Alacağı devralan bizzat alacaklının kendisi olur. Devir, alacaklının değişmesi dışında borç ilişkisinde özellikle alacağın varlık ve miktarında herhangi bir değişiklik meydana getirmez.
Alacağın devri bir tasarruf işlemi olduğu için bunun geçerli olması, her şeyden önce alacaklının devir ettiği alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmasına bağlıdır. Alacaklının tasarruf yetkisi ilke olarak devir işleminin yapıldığı anda mevcut olmalıdır. Alacaklının devre konu olan alacak üzerinde tasarruf yetkisi yoksa devir işlemi de hüküm ve sonuç doğurmaz. Alacağın devrinin esasa ve şekle ilişkin şartları TBK’nun 184.maddesinde belirtilmiş olup kural olarak anlaşma tarihinde fiil ehliyetine sahip her iki tarafın var olan alacağın yazılı bir anlaşma ile alacağın devredilmesi tamamlanmış olur. Devrin bir kısım hüküm ve sonuçları bulunduğu da görülmektedir. Alacağın devrinin asli sonuçları alacağın devralana geçmesi ve alacaklının değişmesi, devredenin garanti borcu, ispat araçlarını özellikle yazılı delilleri teslim borcu olarak sayılabilir. Bunun bunun yanında devrin yan sonuçları da bulunmaktadır. Öncelik hakları asıl alacakla birlikte devir neticesinde devralana geçer. Devir yalnız asıl alacak hakkını geçirmez. Buna bağlı yan hakları da devredilene geçirir. Buna karşılık devredinin kişiliğine bağlı yan haklar devralana geçmez. Özellikle kefalet ve rehin gibi teminat hakları, inşaat usta ve işçilerinin haiz olduğu kanuni ipotek hakları gibi. Düzenleyici hakların özellikle yenilik doğuran hakların devralana geçeceği de kabul edilmektedir. Mevzuatımız devir ile alacak hakkı borç ilişkisine yabancı bir kişi olan devralana geçeceğini, bunun için borçlunun izin vermesine gerek olmadığını düzenlemiştir. Lakin borcu yeni alacaklıya ifa zorunda olan borçlu haberi olmadan yapılan devirden negatif yönde etkilenebilir. Devir borçluya bildirilmeden yapılmışsa borçlu devirden haberdar olmadığı için önceki alacaklı sanabilir ve borcu iyi niyetle ona ifa edebilir. Böyle bir ifa borçluyu borçtan kurtarır. (TBK 186/1)
Borçlunun def’i hakları TBK’nun 188.maddesinde düzenlenmiştir. Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları devralana karşı da ileri sürebilir. Buradaki def’i hakkı geniş anlamda def’i hakkı olup bunun içine teknik anlamda def’iler ve itirazlar girer. Özellikle ödemezlik def’i ile zamanaşımı def’i misal olarak gösterilebilir. Alacak hakkının doğumunu engelleyen olaylarla birlikte alacak hakkını ortadan kaldıran hadiseleri itiraz olarak ileri sürebilir. Sözleşmenin butlanı yahut alacağın meydana hiç gelmediği, devir sırasında ifa, ibra, yenileme, erteleme, kusursuz sonraki imkansızlık borcun üstlenilmesi gibi nedenlerle bittiği itirazlarını ileri sürmesi halinde durum böyledir.
Bu eserin hazırlanmasında büyük özveride bulunarak yardımlarını esirgemeyen, Sn. Alihan YENİPINAR’a, en içten duygularımla minnet ve şükranlarımı sunarım.
Eserin basımını üstlenen;
Platon Yayınevi çalışanlarına ve emeği geçenlere çok teşekkür ederim.
Filiz BERBEROĞLU YENİPINAR