PDF Kitap
İstanbul’da Bir Sene PDF oku indir
İstanbul’da Bir Sene PDF oku indir, PDF kitap depomuzda, Mehmed Tevfik tarafından kaleme alınan İstanbul’da Bir Sene isimli kitabı siz değerli okurlarımız için hazırladık. 09.05.2023 dilinde ve Karton Kapak ebatında basılan ayrıca 9786256394223 sayfadan oluşan İstanbul’da Bir Sene kitabı TÜRKÇE olarak yayınlanmıştır. İstanbul’da Bir Sene kitabını Oğuzhan Dönmez numarası ile orijinalliğini sorgulayabilirsiniz. İstanbul’da Bir Sene PDF Oku.
İstanbul’da Bir Sene PDF Oku
“At meydanında Cerrah Ârif ustanın idaresi altında bulunan mahalle kahvesi o zamanlarca mahalle kahvesi değil, gerçekten bir zarifler meclisi idi.
Ârif usta cerrahlıkta ünlü olup şöhreti münasebetiyle sünnet düğünlerinin ekserisine o gider ve ricâl-i kibarla görüşürdü. Kahvesi ise eski zaman usulü dört yanı minderli pike, dükkânın içi müdevver, kebîr tuğla ile döşeli olup ortada bir sehpa üzerinde bir büyük mangal, her taraf temiz, parıl parıl yanar. Kahvehâne duvarlarındaki ufak dolaplarda envâ-ı alât-ı cerrahiye ve ustura ve havlu peşkir tertip üzere durur. Kehrüba takımlı limon, yasemin, gül, kiraz, silme çubuklar, elmas traş nargileler yerli yerinde, sarı beyaz birkaç nev likenler duvarda asılı ve hatt-ı nefîs ile bir levha olup onda da şu beyit yazılıydı:
Gönül ne kahve ister ne kahvehâne
Gönül ahbâb ister kahve bahane
Kahvenin ocağı ise nefis çinilerle süslü olup bir müthiş salonun çiçekliği denecek kadar kahvehâneyi tezyin etmişti. Geceleri yakmalık üzere o vakit kullanılan kandillerden büyük
bir kandil üç kol sarı tel ile kahvehanenin tavanına asılı idi. Ârif ustanın kendi yetiştirdiği bir kalfasıyla bir de çırağı olup kendisi cerrahlık ve satıcılık ile meşgul olduğundan kahvenin idâresini münhasıran kalfaya terk eylemişti.
“Gönül ahbap ister kahve bahane” demiştik, kahveye müdâvemet eden ahbaplara gelince çoğu hâli vaktini uydurmuş, işten güçten el çekmiş zevât olup gündüzleri orada birleşir yalnız letâif ü hikâyât ve enteresan enteresan musâhabetle vakit geçirirlerdi…
Kahvehane kapısından girildiği vakit karşıya gelen üst peykenin köşesi sinnine, ilmine, haysiyetine hürmeten Süleyman Râkımî Efendi’ye münhasır idi. Efendi o gün kahvehanede istediği ahbaplarını mevcut görünce neşesi bir kat daha arttı. Hususen çırağın fağfûrî fincan ve kafası zarfla âlâ döğülmüş Yemen kahvesinden pişirip getirdiği kahve, efendinin keyfini yelpâzeledi. Letâif kapısını açmak için efendi kahveyi alırken şu beyiti okudu:
Ehl-i keyfe kahve verse tâzeler
Ehl-i keyfin keyfini yelpâzeler…”
Ârif usta cerrahlıkta ünlü olup şöhreti münasebetiyle sünnet düğünlerinin ekserisine o gider ve ricâl-i kibarla görüşürdü. Kahvesi ise eski zaman usulü dört yanı minderli pike, dükkânın içi müdevver, kebîr tuğla ile döşeli olup ortada bir sehpa üzerinde bir büyük mangal, her taraf temiz, parıl parıl yanar. Kahvehâne duvarlarındaki ufak dolaplarda envâ-ı alât-ı cerrahiye ve ustura ve havlu peşkir tertip üzere durur. Kehrüba takımlı limon, yasemin, gül, kiraz, silme çubuklar, elmas traş nargileler yerli yerinde, sarı beyaz birkaç nev likenler duvarda asılı ve hatt-ı nefîs ile bir levha olup onda da şu beyit yazılıydı:
Gönül ne kahve ister ne kahvehâne
Gönül ahbâb ister kahve bahane
Kahvenin ocağı ise nefis çinilerle süslü olup bir müthiş salonun çiçekliği denecek kadar kahvehâneyi tezyin etmişti. Geceleri yakmalık üzere o vakit kullanılan kandillerden büyük
bir kandil üç kol sarı tel ile kahvehanenin tavanına asılı idi. Ârif ustanın kendi yetiştirdiği bir kalfasıyla bir de çırağı olup kendisi cerrahlık ve satıcılık ile meşgul olduğundan kahvenin idâresini münhasıran kalfaya terk eylemişti.
“Gönül ahbap ister kahve bahane” demiştik, kahveye müdâvemet eden ahbaplara gelince çoğu hâli vaktini uydurmuş, işten güçten el çekmiş zevât olup gündüzleri orada birleşir yalnız letâif ü hikâyât ve enteresan enteresan musâhabetle vakit geçirirlerdi…
Kahvehane kapısından girildiği vakit karşıya gelen üst peykenin köşesi sinnine, ilmine, haysiyetine hürmeten Süleyman Râkımî Efendi’ye münhasır idi. Efendi o gün kahvehanede istediği ahbaplarını mevcut görünce neşesi bir kat daha arttı. Hususen çırağın fağfûrî fincan ve kafası zarfla âlâ döğülmüş Yemen kahvesinden pişirip getirdiği kahve, efendinin keyfini yelpâzeledi. Letâif kapısını açmak için efendi kahveyi alırken şu beyiti okudu:
Ehl-i keyfe kahve verse tâzeler
Ehl-i keyfin keyfini yelpâzeler…”
